Ekosistem her canlının varolabilmesi için münasebette bulunduğu bir mekandır. Her canlının optimum şartlarda yaşayabileceği tabiat kanunları gereği belirlenmiş bir alan, her alana barındırabileceği kadar canlı sayısı sınır verilmiştir. Çok fazla sayıda artık madde oluşumları ekosistemin dengesini bozmaktadır. Bunu gösteren fenomenlerden biri ise küresel ısınmadır. Ekosistemlerin geri dönüşüm ve yenilenebilirlik kapasitelerini ölçmede veya dünyamızın bize yetmeme durumunu hesaplamada kullanılan terim ise ‘Ekolojik Ayak İzi’dir (ecological footprint).
Nedir Ekolojik Ayak İzi?
Sözü geçen olayda insanların yeryüzü kaynaklarını tüketme hızı ile, ilgili ekosistemin sağlıklı veya sağlıksız olma derecesi arasındaki ilişkidir. Bu tabir insanın çevre problemlerindeki payının ne olduğunu ve ne tür çözümler olabileceğini ortaya çıkartan bir kavramdır. Kapasitenin üzerinde tüketimlerde dünyanın doğal kaynaklarının sürdürülebilirliğinin olduğu fakat insan tüketiminden kaynaklanan artıkların yüksek miktarda oluşunun bu sürdürebilirlik hızının yeterli olmadığını sonuç olarak sürdürülebilirliğin nereye kadar korunabileceğini sorgulamaktadır.
Ekolojik ayak izinin hesaplanmasında temel alınan kıstas, bir insanın günlük hayatta doğal kaynakları kullanma oranı olup, bir insanın beslenme, barınma, ulaşım harcamaları, çevreye bıraktığı atıklar ve bunları geri dönüştürme yüzdesi ile, yaptığı tüketimlerin ne ölçüde israf sınırını aştığı hesaplanarak bulunur. Bu şekilde, insan başına düşen serbest kalmış karbon miktarı, bırakılan atık, tüketilen su, gıda üretimi için kullanılan arazi miktarı gibi, doğal kaynakların ne kadar kullanıldığını gösteren rakamlara ulaşılır.
Örnek olarak:
- Haftada bir-iki defa hayvanî gıdalarla beslenme (et, süt vb.),
- Tüketilen besinlerin üçte birini paketlenmiş, ithal veya işleme tâbi tutulmuş şekilde satın alma,
- Komşularla hemen hemen aynı taşınmaz eşyaya ve çöp nispetine sahip olma,
- 90-120 m2’lik bir apartman dairesini beş kişi paylaşma ve evde elektrik kullanma,
- Haftada 50-150 km arasında otobüs kullanma, motosiklet ve bisiklet kullanmama,
- Haftada 10-50 km arasında ferdî olarak binek bir araba (100 km’de 9-15 litre benzin tüketen) ile yolculuk yapma (arabada % 75 nispetinde iki ve daha fazla kişi ile yolculuk yapıldığı hesaplanmıştır),
- Bir yıl boyunca uçakla seyahat etmeme.
Bu kişinin ekolojik ayak izi bu durumda, yaklaşık 1,6 dünya gerektirmekte, yani bu dünya bu kişiye yetmemekte ve ortalama bu tüketicinin ekolojik ayak izi büyüklüğü 2,8 ha (hektar) olarak hesaplanmaktadır.
Dünyadaki biyolojik üretim sahası yaklaşık 11,2 milyar hektardır. Bugün dünyanın yaklaşık 6,7 milyarlık nüfusu göz önüne alındığında, bir insan için dünyada kişi başına 1,8 hektar biyolojik üretim sahası düşmektedir. 2002 yılı ölçümlerine göre, insanlığın toplam ekolojik ayak izi ise 13,7 milyar hektardır ve bu da kişi başına 2,2 hektara karşılık gelmektedir. Bu durum, 2002’de kişi başına ekolojik ayak izinin biyokapasiteyi (ekosistemin denge hâlinin sürdürülebilmesi için taşıyabileceği maksimum insan sayısı) 0,4 hektar aştığını göstermektedir.
1970’lerin sonunda tabiî kaynaklar insanlığın ihtiyacını biraz zor da olsa giderebilirken, 2000’lere gelindiğinde, insanlık Batı tarzı tüketim (daha doğrusu israf) alışkanlığıyla, ihtiyaçlarını ancak 1,23 dünyayı kullanarak karşılayabilecek durumdadır.
Bir başka deyişle, bugün global ekosistemin sürdürülebilirliği ve kendini onarabilmesi için ihtiyaç duyulan enerjinin % 23 fazlasını tüketmekteyiz. Artış hızının bu şekilde devam etmesi durumunda, 2050’de şu an üzerinde bulunduğumuz dünya gibi iki gezegen ancak insanlığın ihtiyacını karşılayabilecektir. Yaban Hayatını Koruma Vakfı’nın iki yılda bir yayımlamış olduğu Yaşayan Gezegen İndeksi raporlarına göre de ekolojik ayak izimiz, dünyanın biyolojik kapasitesiyle ters orantılıdır. 1970-2000 yılları arasında ekolojik ayak izimizin büyüklüğünün artması, türlerin azalma nispetleriyle de paralellik göstermektedir .
Ekolojik ayak izlerinin büyüklüğü, gelir seviyesine bağlı olarak şehir, bölge, ülke ve kıtalarda farklılık göstermektedir. Birleşik Arap Emirlikleri, ABD, Kuveyt, Kanada, Norveç Avustralya ve Finlandiya gibi ülke vatandaşlarının dünyayı kullanma yüzdeleri, ortalamanın dört kat üzerinde; Fas, Sudan, Peru, Mozambik gibi ülkelerin vatandaşlarınınki ise dört kat altındadır. Şu anda kapasitenin üstünde seyreden dünya ortalaması 2,2 ha iken, Türkiye bunun yaklaşık % 5 altında bulunmaktadır (2,1 ha). Buna karşılık, dünya kapasitesinin izin verdiği kişi başına düşen hektarı da (1,8 ha) yaklaşık % 16 nispetinde aşmış durumdadır. Ekonomik ve teknolojik olarak çok ilerde olan veya böyle olmasa bile aşırı tüketim girdabına kapılmış ülkelerin (Birleşik Arap Emirlikleri gibi) çevreye de o denli zarar verdiğidir.
Ekolojik ayak izi, dünya kaynaklarının israf edilmemesi gerektiğini açıkça gösteriyor. Sadece bitki ve hayvanların değil, insan nüfusunun da büyük bir kısmı yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır. Birçok Afrika ülkesinde milyonlarca insan susuzluk çekmekte ve açlık sınırının altında yaşamaktadır. Dolayısıyla, yüksek hayat standardına ve sonu gelmez lükslere alışmış olan gelişmiş ülkelerin kendileriyle yüzleşmeleri kaçınılmaz hâle gelmiştir.
Bu durumda bilhassa bu ülkelerin ve bizlerin de yapabileceği şeyler olduğu unutulmamalıdır:
Zorunlu haller dışında toplu taşıma sistemini, bunun dışında verimli yakıt kullanan vasıtaları tercih etmek,
- Temiz su kaynaklarını korumak ve israf etmemek,
- Et ve et ürünlerini ihtiyacımız kadar tüketmek,
- Tasarruflu ampul kullanımını artırmak,
- Yaşadığımız bölgede üretilen besinleri ve organik gıdaları tercih etmek,
- Çöpleri çeşitlerine göre ayırarak, geri dönüşüm sistemleriyle yeniden kazanmak,
- Ağaçlandırma çalışmalarını artırmak.
Karbon ayak izini küçültmek için atabileceğimiz en büyük adım, yenilenebilir enerjileri hayatımıza sokmaktır.