FAO 1969’dan beri belli aralıklarla ülkelerdeki açlık nispetlerini tespit etmekte ve bunları yayımlamaktadır. En son 2002-2004 yılı için yayımlanan bilgilere göre dünyadaki nüfusun % 14’ü yetersiz beslenmektedir. Bu nispet, gelişmekte olan ülkelerde % 17, Asya ve Pasifiklerde % 16, Latin Amerika’da % 21, Sahra Altı Afrika’da % 33 seviyesindedir. Bazı ülkelerde bu nispet % 60’a kadar çıkmaktadır. Türkiye’de ise % 3’tür. Bu rakamlar dünya üzerinde kabaca bir milyardan fazla insanın yeterli beslenemediğini ve açlık çektiğini ifade etmektedir.
Liberal bir ekonomist olan R. T. Malthus’a (1766-1834) göre: “Halkın sefaleti ekonomik ve sosyal sistemden değil, nüfusun artış hızı ile beslenme imkânları arasındaki nispetsizlikten ileri gelmektedir. Çünkü nüfus geometrik dizi hâlinde, oysa yiyecek malları üretimi aritmetik dizi hâlinde artar. Bu durum nüfus ile beslenme imkânları arasındaki dengeyi bozar. Buna engel olmak için, insanların iradî olarak nüfus artışını yavaşlatarak, bu dengesizliği önlemeleri gereklidir.” Bu fikrin ortaya atılmasının üzerinden 200 yılı aşkın süre geçmesine rağmen, Malthus’u haklı çıkaracak bir gelişme yaşanmadı. Aksine, nüfus artışına paralel olarak gıda üretimi de arttı. Bununla beraber maalesef, açlık ve sefalet o günden bugüne insanlığın belli bir kesiminin yakasını da bırakmadı. Devam edegelen açlık problemi birbiriyle bağlantılı pek çok karmaşık faktörden kaynaklanmaktadır. Bu faktörlere misâl olarak, zenginlerin sömürgeciliğe dayalı politikaları, israf ve savurganlığın hayat tarzı hâline gelmesi, aşırı yemenin (obezite) salgın bir hastalığa ve daha ziyade kötü bir alışkanlığa dönüşmesi, fakir ülkelerin ilim ve teknolojide çok geri kalması, onların zaman ve enerjilerini üretimi artırma ve hayatlarını iyileştirme yerine iç çatışma ve kavgalara harcamaları, çalışmak yerine tembelliği seçmeleri sayılabilir.
Asya, Avrupa ve Rusya’da işlemeye çok uygun veya uygun olan arazilerin % 90’ı işlenmektedir. Bundan dolayı, tarımın genişleyeceği çok küçük bir alan kalmıştır. Kuzey Amerika’da bu oran % 75’tir. Buna karşılık, Afrika ve Latin Amerika’da işlenen mevcut arazilere ilâve olarak 1,1 milyar hektar arazi daha işlenmeye elverişlidir; bunun % 36’sı orman ekosistemidir. Bu iki bölgede mevcut orman alanları korunsa bile, tarım alanlarını genişletme fırsatının olduğu açıkça görülmektedir. Angola, Kongo, Sudan, Arjantin, Bolivya, Brezilya ve Kolombiya, ziraat alanı genişleme potansiyeli en yüksek olan ülkelerdir.
FAO tarafından yapılan bu araştırmanın neticesine göre, 2050’de dünya nüfusunun 9 milyara ulaşması beklenmekte ve bu nüfusun gıda ihtiyaçlarının potansiyel ziraat arazilerinde daha yoğun tarım yapılarak karşılanabileceği belirtilmektedir. Bunun için, gelişmekte olan ülkelerdeki sosyo-ekonomik şartların, çiftçilerin ziraî girdi ve teknolojilerinden daha fazla faydalanmasını mümkün kılacak şekilde iyileştirilmesi ve geliştirilmesi gerekmektedir. Bu da bu alanlara altyapı yatırımı ve işletmeye yönelik finans teminiyle mümkün olabilecektir. Çalışmada ayrıca şu husus bilhassa vurgulanmaktadır: Sürdürülebilir yönetim ve uygun girdiler uygulandığı takdirde, dünyanın gıda talebini hâlihazırda işlenen araziler üzerinde üretmek mümkündür.
DÜNYA AÇLIK HARİTASI
Afrika ve Açlık Dramı...
Günde 24 bin kişi ölüyor...
• 1.2 milyardan fazla insan, yani dünyada yaşayan her beş kişiden biri günde 1 dolardan daha az parayla geçinmek zorunda.
• Sahra Çölü güneyindeki Afrika'da, nüfusun yarısı günde 1 dolardan daha az parayla yaşıyor.
• Gelişmekte olan ülkelerde her gün 800 milyon insan, yatağına aç giriyor.
• Dünyada günde ortalama 24 bin kişi açlık veya açlığa yakın nedenlerle ölüyor.
• Güney Asya'da her dört kişiden biri, Sahra Çölü güneyindeki Afrika'da ise her üç kişiden biri açlıkla boğuşuyor.
• Dünyada yaşayan her altı kişiden biri, okuma-yazma bilmiyor.
• Halen, yaklaşık 115 milyon çocuk okula gidemiyor.
Ömür sadece 47 yıl...
Afrika’da ortalama insan ömrü sadece 47 yıl. Avrupa’da ise bu rakam 78 yılı buluyor.
Dünya Bankası ve IMF tarafından Dakar’da (Senegal) düzenlenen uluslararası konferansa katılan uzmanlar, Afrika’da insan ömrünün yoksulluk yüzünden kısa olduğunu belirttiler.
En yoksullar Afrika’da...
32 ülkeden uzmanların katıldığı konferansta söz alan konuşmacılar, dünyanın en yoksul ülkelerinden yarıdan fazlasının Afrika’da olduğuna işaret ettiler ve Afrika kıtasında yaklaşık 350 milyon kişinin, günde bir dolardan daha az parayla geçindiğini dile getirdiler. Elbette, ortalama ömrün 47 yıl olması, her bebeğin o kadar yaşayacağı anlamına gelmiyor.
Dünya’nın bir ucunda hastalar için teknolojinin son tedavi imkanları araştırılırken, diğer ucunda, Afrika’da, hala milyonlarca insan önlenebilir hastalıklar nedeniyle ölüme sürükleniyor. Bazı ülkelerde nüfusun yarısından fazlasının 25 yaşın altında olduğu Afrika’da, temel sorunu yetersiz beslenme ve enfeksiyonlar oluşturuyor.
Dünyadaki AIDS’li hastaların %80’ini barındıran Afrika, bebek ve anne ölümlerinin en yoğun görüldüğü, beklenen ortalama yaşam süresinin en az olduğu kıta. İsveç’te ortalama yaşam süresi 80 iken, Sierra Leone’da bu süre 34’e düşüyor. Bunların hiç biri tesadüf değil; Batı’nın sömürgesi olduğu için bütün yerüstü ve bilinen yeraltı kaynakları yıllardır sömürülen, okumuş gençlerini ve enerjisini kaybeden Afrika, bir çıkış arıyor.
Genel olarak Afrika ülkelerinin durumu birbirinden çok da farklı değil. Bazı ülkelerde AIDS en önemli sağlık problemiyken, bazılarında sıtma, nüfusu tehdit eden en ciddi hastalık. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre, Afrika’da gerçekleşen ölümler arasında ilk sekiz neden arasında bulaşıcı hastalıklar geliyor. Zatürre, sıtma, ishal, kızamık ve tüberküloz gibi ilaç ve uygun yaşam koşulları sağlandığı takdirde tedavi edilebilecek olan hastalıklar nedeniyle her yıl milyonlarca Afrikalı hayatını kaybediyor.
Kaynak: http://www.fao.org/faostat/foodsecurity/index_en.htm